28 Ağustos 2013 Çarşamba

Yazdıklarım Sana Armağandır Küçüğüm / İclal Aksoy

Aslında bu kitabı bulup, görmem, okumaya başlamam sonra okumaya devam etmem tam bir…
Arkadaşımla kütüphanede buluşacaktık (Davşanla:) ben birazcık erken gelmişim. Onun gelmesini beklerken kitaplara göz atayım derken bu kitap gözüme çarptı. Baktım şöyle bir açtım ilk sayfayı okumaya başladım. Anlatışı iyiydi. Yani sade, normal.  Girişi iyi yapmıştı desek daha iyi olur. İlgi çekti.
Normalde kütüphaneden kitap almam. Çünkü evde okuyacak çok kitabım var. Ben bitirmeden kız kardeşim (Sümeyra) yenilerini alıp eklediğinden ya da Ezgi kitap aldıkça okumam için verdikçe falan bende kitap sıkıntısı olmuyor. İyi ki böyle bir kardeşim ve arkadaşım var. Sağolun. :) <3
Çok okurum ama öyle hızlı hızlı okumam. :)
Neyse, kitaba gelelim. Kitap öyle çok iyi, ah çok muhteşem diyecek kadar yok. Ama berbat, hiç güzel değil diyecek kadar da değil. Okunması iyi, hemen biter. Sıkıcı değil. Bulut ve Umut adındaki iki kardeşin maceralarını daha doğrusu başından geçen yaşadıkları olaylar anlatılıyor. Kitap Umut’un ağzından anlatılıyor. Umut; uslu, sakin bir çocuk. Bulut ise; yerinde duramayan, başına değişik olaylar gelen bir çocuk. Bulut, Umuttan iki yaş küçük. Umut abi. Bu kitap bir tür, nasıl desem günlük gibi ama değil gibi de. Anı kitabı gibi. Evet, daha çok anı kitabı gibi gözüküyor. Geçmişte başlarından geçen olayları anlatıyor gibiydi.
Kısaca kitabı sıkılmadan okudum. Kitap hakkında konuşacak pek bir şey yok. Diyalogları falan iyi.
Kitap da bazen sinir olduğum yerler oldu. Bir taraf; yani anne tarafı Bulut’u, baba tarafı Umut’u seviyor gibiydi. Tabi teyze ve amca da olay. Amca Bulut’u alıp geziyor, eğlendiriyor. Teyzenin Bulut’a haksızlık yapılıyor diye Bulut’la ilgilenmesi daha çok. Ama tabi her ikisini de çok seviyorlar. Ama işte dışa böyle yansıtılıyor. Amcanın Bulut rahatsızlanınca çok kötü olması hep başında beklemesi falan.

Hasta, yani rahatsızlanma falan dedim diye kitabın hastalıkla mücadele ile ilgili falan olduğunu düşünmeyin. Sadece üşütmeden dolayı oluşan bir şey. :)

Ve kitabın içinden bazı yerler;

Güneş her akşam seyrettiğimiz muhteşem tabloyu çizmeye hazırlanıyordu. Dedemle ikimiz bu ana bayılıyorduk. Bu saatlerde güneş sanki önce iyice büyüyor büyüyor, ardından turuncu rengi alıyor, böyleyken kendisini seyretmemiz için bize fırsat veriyor ve arkasından kızarmaya başlıyordu. O kıpkızıl olmuşken, artık iyice yoruluyor, dağa kendini yaslıyordu. Yavaş yavaş küçülüyor ve dağın arkasından yok oluyordu. Yarına kadar sürecek olan bir ayrılık başlıyordu.

~~~~ 

Çok merak ederim. Hayat gerçekten hep sınavlardan mı oluşuyor?
Yazılı sınavı, sözlü sınavı, Anadolu lisesi giriş sınavları, üniversite sıvanı, yeterlilik sınavı, işe girme sınavı, terfi etme sınavı vs… sınav sınav sınav.
Peki hayat ne zaman rahatça yaşanacak?
Ben ne zaman uçurtmamı istediğim gibi uçuracağım, ne zaman?

~~~~ 
Okul müdürümüz aldı mikrofonu eline. Geçen yıllardan biliyorum. Konuşmayı çok sever. Bir başladı mı hava soğuk mu, yağmur yağıyor mu hiç düşünmez. Konuşur da konuşur. Aslında o bu kadar uzun konuşmasa öğrenciler onu daha dikkatli dinleyecekler. Müdür bey çok uzun konuştuğu için bizim de ilgimiz dağılıyor, kendisini daha fazla dinleyemiyoruz. 

~~~~ 


Her yerde okulun açılışı böyle oluyor arkadaşım ya... :D Kitap da bile... Doğru söylüyor yani. Niye o kadar uzun konuşursunuz ki? Ve birde kısa tutacağız demeleri yok mu. :D Hahaha...
Evet, bir kitabı daha okudum. Okumadığım daha kaç milyon kitap kaldı acaba. :D Yeni kitaba da başladım. Bitince onunda yorumunu yapacağım. Tabi benden önce bizim kızlardan. Daha doğrusu Ezgi yapmazsa. :D Yapmaz yapmaz… :D

Görüşmek Üzere... ^_^