9 Mart 2014 Pazar

Koreden Gelen Kargom


Kore'den Gelen Kargom

İlk defa bir Koreli arkadaşımdan hediye alıyorum ve nasıl mutlu oldum bilemezsiniz. Bana çok uzak gelen, nasıl yapacağım? yapamam diye düşündüğüm bir şeyi gerçekleştirmiş olmak gerçekten mutlu edici bir şey.  Bunun üstüne benim hediyemin de oraya varmış olduğunu duymak ve arkadaşımın benim çok hediye gönderdiğimi ama onun az şey gönderdiğini söyleyerek bir tane daha kargo göndereceğini duymak çok ayrı mutlu etti beni. :D

Şimdi, gelelim hediyelere :)


Kutudan çıkan hediye poşeti buydu. Aslında şans torbası gibi bir şey. Gelenekselmiş. Ben pek anlamadım ama arkadaşımın dediğine göre yeni yıl da bunun içine hediye konup veriliyormuş. Sanırım şans getirsin gibi bir anlamı var. :)


Bu da abur cuburlarım. Aralarından sadece şu en aşağıda olan yiyeceği yedim ve bana hiçte garip gelmedi. Ne bekliyordum bilmiyorum. :D Sanki böyle helva gibi bir şeydi ama bu çiçek desenliydi. Yedikten sonra ama ağzında nasıl desem bana sanki oyuncak hamur kokusu gibi bir koku bıraktı ama gayet güzeldi. Adı da; Yak Gua. Bu da geleneksel bir şeymiş. Pirinç keki gönderecekti ama gönderemeyince bunu göndermiş. Afiyet ile yedim. :)


Bu da sticker'm. :) Çok tatlı ve içinden iki tane çıktı. :D 


Bu da rozetlerim. Kıyafetlerim ile dekore edebileceğimi söylemiş. Çok tatlı benim arkadaşım ya ^_^


Kalem ve defterim. Resimde belli değil ama üzerindeki köpek resimleri kabartmalı ve çok şeker. Sadece keşke kalemin rengi turuncu değil de başka renk olsaymış. Neyse. Zaten kullanmaya kıyamayacağım için sorun yok. :D




Lee Mın Ho, Jang Keun Suk , Suzy ve IU :) Bunları görünce istem dışı bir vavv çektim yani. :) Ayrıca kağıtların farklılığı da gözümden kaçmadı. Hele sondaki Suzy ve IU bildiğiniz resim. Hani gidip fotoğrafçıya çıkarttırırsınız ya. Aynen o şekil! Ayrıca Lee Mın Ho ve Jang Keun Suk içinden çıkartmalar da çıktı! Şu üstlerinde yıldızlı olanlar çıkartma. Yuh dedim yani! Ayrıca çok mutlu oldum ya. :D


Bu da kitap ayracım. :) Yanındakiler ne diye soracaksanız, durun anlatayım. :D Şimdi şu üstte gördüğünüz sarı zarfın içinden altındaki zarf çıktı. Onun içinden ise ayraç çıktı. :D Kısacası bir şey beklemeyin yani. İç içe koymuş. :D Ama ayracı beğendim. İlk defa kağıttan olmayan bir ayraca sahip oldum. :D 


Geleneksel Kore kıyafetli ayıcığım. :) Bilirsiniz işte telefonuma falan takmam için göndermiş. 


Şu mektuba bakıyorum da ne kadar iğrenç mektup yazdığımın bir kez daha farkına varıyorum. :D Ben ne kadar mektuba özensem mektup o kadar berbat oldu ki kızın mektubuna bakar mısınız ya? Çok güzel yazmış. Ayrıca o kadar hata yapmış ama üzerine bir şey yapıştırıp tekrar yazmış ona rağmen güzel görünüyor mektup. :D 

Ve Kore'den gelen hediyelerim bu kadar. İnşallah ikincisin de buluşuruz. :D Bu yazımı bitirmeden önce son kez arkadaşıma gönderdiğim Petito Ayıcık ile çekinmiş fotoğrafını yayınlamak istiyorum. ^_^


Bir Blog Yazımın Daha Sonuna Gelerek;

Everything! Fighting!

22 Şubat 2014 Cumartesi

Kore'ye Kargo Göndermek


~ Kargo Göndermek ~

Benim gibi ilk seferleri olup ve nasıl göndereceklerini bilmeyenler için yardım amaçlı yazıyorum bu yazıyı. Umarım herkes yararlanabilir. ^_^

İlk olarak Ptt'ye ilk gittiğinizde kargonun nereye gideceğini soracaklardır ki Kore dediğinizde alacağınız tepkiye şimdiden hazırlayın kendinizi. :D İlk önce Ptt de çalışan kişinin kargonun Kore'ye gideceğini sindirmesini bekleyiniz. Daha sonra sorular gelecektir ki umarım benim gibi çok cana yakın bir ablaya düşersiniz. Sanki kankaymışız gibi konuşuyordu. Arkadaşınla nerede tanıştın? Nasıl tanıştın? Seni Kore'ye davet ediyor mu veya hiç gittin mi? Ne üzerinden konuşuyorsunuz? Hangi siteden tanıştın? bir çok soru gelecektir. Ama mutlaka şaşıracaklardır. :D

Sonra paketiniz de neler olduğunu soracaklardır ve kontrol edeceklerdir. Markası ve etiketi olmayan ürünleri çıkartıyorlar. Önceden bunu söyleyeyim. Birde göndereceğim bir tane cam bardağı kırılır diye kabul etmeyeceklerdi ki arkadaşımın çok israr ettiğini üzerinde cami resmi olduğunu söyleyince kabul ettiler. Tabi gidip biz de boşananların yerine başka şeyler almak zorunda kaldık. :D

Bundan sonra paketinizin her şeyi ölçüyorlar. Kilosunu, enine boyunu. Ondan sonra para kısmına geçiyor olay. Her şey paranızın artıp azalmasına sağlıyor bunu söyleyeyim önceden. Kilosu eni boyu hangi ülkeye gideceği kaç günde gideceği ve nereden gönderdiğinize bağlı olarak. Benim paketimin kilosu tam 1360 gr tuttu. Para kısmına geçsem mi bilmiyorum ama göndermeden önce fiyatlarını bende merak ediyordum. Sanırım yazacağım. :D Tabi her yerden her yere veya gönderdiğiniz yere göre değişiyor ama bana Kore'ye 1 hafta da göndermeme 106 Tl istediler. 2 hafta için 80 Tl istediler. 22 gün için ise 50 TL istediler. Tabi oradaki çalışan abla 20-25 Tl gönderebileceğim yerler olduğunu söyledi ama bizim acelemiz olduğu için göndermek zorunda kaldık. 

Bu işlerde hallolduktan sonra size bir kağıt imzalatacaklardır ki 18 yaşından büyük olmanız gereklidir. Ve tabi birde bir kağıt doldurmanız gerekli. İşte adres falan filan. Bundan sonrası için pek bir şey kalmadı. Oradaki çalışan bayan paketinizin üzerine adres çıkartıp yapıştırıyor falan filan. Aslında pek de zor değilmiş göndermek. :D Böyle çok tırsmıştım nasıl olacak falan filan diye ama güzel oldu tabi birde ulaşsa. Hee... tabi kargo takip olayını unutmamak gereklidir. Zaten siz gitmeden elinize bir kağıt vereceklerdir İnternet üzerinden kargonuzu takip edebilirsiniz diye. Tabi ben olayı hala çözemedim. :D Giriyorum giriyorum olmuyor. 

Neyse ki kargo olayını da hallettim. Çok mutluyum. Herkes işte tip tip bakıyorlar Kore deyince oraya Kargo mu gidermiş diyenler olmuş. Hatta parasını alıp göndermeyen Ptt bile çıkmış! Ama buradaki Ptt çalışan abla bana çok destek çıktı. Vay vay mektupta yazmış gibisinden destek verici cümleler de bulundu. Birde pen friend olaylarından anlıyor sanırım işte dedi İngilizcen gelişir falan dedi. Destek verdi yani... Öyle. :D  

Umarım herkes yardımcı olabilmişimdir. Kargo göndermeyi gözümde çok büyütmüşüm. Siz de öyle yapmayın sakın! Umuyorum ki herkes benim gibi kolaycana Kargosunu gönderebilir.

Bir Blog Yazımın Daha Sonuna Gelerek; 

Everything! Fighting!

15 Şubat 2014 Cumartesi

Kore'ye Gidecekler


~ Kore'ye Kargo ~

Kore'ye kargo deyince anlamışsınız ki Koreli arkadaşıma kargo gönderiyorum. Tabi başta o teklif etti. Zaten bende çok istiyordum kabul ettim ama Kore'ye kargo gönderen bir arkadaş ile konuştum ki aldıklarımı görünce verdiği ilk tepki niye bu kadar çok şey aldın?

Aslında çok şey almamışım gibi geliyor ama ağırlıkları düşününce biraz aşırıya kaçmış olabilirim. İlk olduğu için her şeyi alasım geliyor. Ve kesin 2 kiloyu geçecek gibi geliyor. Şimdi yakından aldıklarıma bakarak konuşalım.


Bu kutuyu çok beğenerek aldım. Gören herkeste beğeniyor fakat bu kutuyu göndermekten vazgeçtim. Çünkü kutu 1 kilo var gibi. Ağır ve büyük. Bu yüzden Ptt'ye gidince kutu soracağım.


Bu da yazdığım önlü arkalı iki sayfa mektup. Sanırım yaptığım her şeyde aşırı kaçmışım. Ama güzel oldu. Korece yazılar da yazdım. Umarım doğru yazmışımdır. Ne gördüysem onu yazdım. :)


Arkadaşım benden ilk olarak Çerez istedi. Tabi bende ilk olarak ünlü eşyaları istedim. Heheh. :D Benden ne beklerdiniz ki? Neyse bu çerez olayında da poşet sorunu oldu. Poşet kocaman geldi çok kötü duruyordu. Küçük poşetlerden bulamadım. Sonunda annem çözüm olarak buzdolabı poşeti buldu. :D


Pişmaniyeyi ben önerdim. En ağır bu ve çerez gibi geliyor. He... birde bardak. Cami resimli bardak aldım fakat göndermeyi planlamıyorum. Şunları bir sağ salim göndereyim başka hiçbir şey istemiyorum. 


Takı tokası olarak bunu annem aldı. Aşağıdaki fotoğraftan da anlayacağız gibi tokaları içine koyduk. Hadiye paketi yerine bu kutuyu kullandım.


Aslında bunlar ve kolye, bileklik ile sticker olmasa hep yemek üstüne olurdu.


Ve bunlarda şeker ve çikolatalar. Ama bir tanesi lokum hani şu renkli olanlardan. Sanırım Kore de Lokum ünlüymüş.


Bu da nazar boncuklu kolye. Bunu da arkadaşım istedi ama onun gösterdikleri hani evlere falan asmaya olur ya büyük onlardandı ama zaten ben önceden almıştım. Bence bu daha zarif.


Bu bilekliğin bizim ülkemizle bir alakası yok. Ama zaten kullandığımız ortak bir dil İngilizce. Hem etiketinde de kocaman Türk Malı yazıyor. :D Benim hoşuma gitti yüzüğüne kadar buldum. :D


Petito Ayıcık!! Hem dışı hoşuma gitti hem de Kore de yokmuş zaten. Arkadaşıma sordum çünkü bazı şeyler Kore de var. Ama bu yokmuş. Kabı da şeker bulunca alayım dedim. Zaten arkadaşta çikolataya bayılıyor. :D


Arkadaşımdan ben de sticker istemiştim. Biliyorsunuz ki Kore bu konuda oldukça iyi. Zaten aldığı sticker bana gönderdi ve çok şeker!! Bende Türk bayrağı göndereyim dedim.

Aslında şöyle bakınca çok da bir şey yok gerçekten.Bir kaç şey aldım ama ah şu ağırlık konusu da sorun olmasa... 

Off... umarım kolaylıkla halledip gönderebilirim bunu. Çok geriyor ve heyecanlandırıyor bu iş beni. Bir dahakine umarım Kore'den gelen Kargo hakkında konuşuruz. :D

Bir Blog Yazımın Daha Sonuna Gelerek;

Everything! Fighting!

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Yazdıklarım Sana Armağandır Küçüğüm / İclal Aksoy

Aslında bu kitabı bulup, görmem, okumaya başlamam sonra okumaya devam etmem tam bir…
Arkadaşımla kütüphanede buluşacaktık (Davşanla:) ben birazcık erken gelmişim. Onun gelmesini beklerken kitaplara göz atayım derken bu kitap gözüme çarptı. Baktım şöyle bir açtım ilk sayfayı okumaya başladım. Anlatışı iyiydi. Yani sade, normal.  Girişi iyi yapmıştı desek daha iyi olur. İlgi çekti.
Normalde kütüphaneden kitap almam. Çünkü evde okuyacak çok kitabım var. Ben bitirmeden kız kardeşim (Sümeyra) yenilerini alıp eklediğinden ya da Ezgi kitap aldıkça okumam için verdikçe falan bende kitap sıkıntısı olmuyor. İyi ki böyle bir kardeşim ve arkadaşım var. Sağolun. :) <3
Çok okurum ama öyle hızlı hızlı okumam. :)
Neyse, kitaba gelelim. Kitap öyle çok iyi, ah çok muhteşem diyecek kadar yok. Ama berbat, hiç güzel değil diyecek kadar da değil. Okunması iyi, hemen biter. Sıkıcı değil. Bulut ve Umut adındaki iki kardeşin maceralarını daha doğrusu başından geçen yaşadıkları olaylar anlatılıyor. Kitap Umut’un ağzından anlatılıyor. Umut; uslu, sakin bir çocuk. Bulut ise; yerinde duramayan, başına değişik olaylar gelen bir çocuk. Bulut, Umuttan iki yaş küçük. Umut abi. Bu kitap bir tür, nasıl desem günlük gibi ama değil gibi de. Anı kitabı gibi. Evet, daha çok anı kitabı gibi gözüküyor. Geçmişte başlarından geçen olayları anlatıyor gibiydi.
Kısaca kitabı sıkılmadan okudum. Kitap hakkında konuşacak pek bir şey yok. Diyalogları falan iyi.
Kitap da bazen sinir olduğum yerler oldu. Bir taraf; yani anne tarafı Bulut’u, baba tarafı Umut’u seviyor gibiydi. Tabi teyze ve amca da olay. Amca Bulut’u alıp geziyor, eğlendiriyor. Teyzenin Bulut’a haksızlık yapılıyor diye Bulut’la ilgilenmesi daha çok. Ama tabi her ikisini de çok seviyorlar. Ama işte dışa böyle yansıtılıyor. Amcanın Bulut rahatsızlanınca çok kötü olması hep başında beklemesi falan.

Hasta, yani rahatsızlanma falan dedim diye kitabın hastalıkla mücadele ile ilgili falan olduğunu düşünmeyin. Sadece üşütmeden dolayı oluşan bir şey. :)

Ve kitabın içinden bazı yerler;

Güneş her akşam seyrettiğimiz muhteşem tabloyu çizmeye hazırlanıyordu. Dedemle ikimiz bu ana bayılıyorduk. Bu saatlerde güneş sanki önce iyice büyüyor büyüyor, ardından turuncu rengi alıyor, böyleyken kendisini seyretmemiz için bize fırsat veriyor ve arkasından kızarmaya başlıyordu. O kıpkızıl olmuşken, artık iyice yoruluyor, dağa kendini yaslıyordu. Yavaş yavaş küçülüyor ve dağın arkasından yok oluyordu. Yarına kadar sürecek olan bir ayrılık başlıyordu.

~~~~ 

Çok merak ederim. Hayat gerçekten hep sınavlardan mı oluşuyor?
Yazılı sınavı, sözlü sınavı, Anadolu lisesi giriş sınavları, üniversite sıvanı, yeterlilik sınavı, işe girme sınavı, terfi etme sınavı vs… sınav sınav sınav.
Peki hayat ne zaman rahatça yaşanacak?
Ben ne zaman uçurtmamı istediğim gibi uçuracağım, ne zaman?

~~~~ 
Okul müdürümüz aldı mikrofonu eline. Geçen yıllardan biliyorum. Konuşmayı çok sever. Bir başladı mı hava soğuk mu, yağmur yağıyor mu hiç düşünmez. Konuşur da konuşur. Aslında o bu kadar uzun konuşmasa öğrenciler onu daha dikkatli dinleyecekler. Müdür bey çok uzun konuştuğu için bizim de ilgimiz dağılıyor, kendisini daha fazla dinleyemiyoruz. 

~~~~ 


Her yerde okulun açılışı böyle oluyor arkadaşım ya... :D Kitap da bile... Doğru söylüyor yani. Niye o kadar uzun konuşursunuz ki? Ve birde kısa tutacağız demeleri yok mu. :D Hahaha...
Evet, bir kitabı daha okudum. Okumadığım daha kaç milyon kitap kaldı acaba. :D Yeni kitaba da başladım. Bitince onunda yorumunu yapacağım. Tabi benden önce bizim kızlardan. Daha doğrusu Ezgi yapmazsa. :D Yapmaz yapmaz… :D

Görüşmek Üzere... ^_^



20 Temmuz 2013 Cumartesi

Beni Seç / Kıera Cass

İlk başlarda okumadığım. Günde anca bir bölüm okuduğum kitabı sonradan sevmem kadar güzel ve manyak kitap. Yani kitabı ÇOOOKKKK sevdim. :D Ah ulan ağğğ… Nolurdu bize de verileydi böyle prenss.. Bizde öyle şans nerede arkadaş…. Hey canım benim ya…
Şimdi, kitap size böyle eski zaman gelebilir ama değil onu bir söyleyelim. Ama bu zamanın eski zamanı gibi.. Haha.. Nasıl bir cümle kurdum ya..Bu zamanda akıyor. Akıyor ne arkadaş. Geçiyor. :D Ama eski zamandaki gibi giyiliyor. Güzel da işte güzelll.. aaa.. :D
Yalnız ben, biz, böyle kitapları okuyoruz ya. Heh işte. Biz gerçek hayatta hiç sevemicez galiba. :D Ya bunları okuyoruz beklentimiz artıyor.. Gerçek hayatta böyle birini aramaya başlıyoruz. Ama, bilmiyorum ya. Gerçekte var mıdır ki böyleleri? Oldu mu bulan? :D
Kızla. Niye adını kullanmıyorsam. America ile Maxon arasındaki o bağ. Konuşmalar o kadar güzel ki. Ah. Pardon bir şeyi düzeltmek istiyorum. PRENS MAXON… :D <3 Böyle hani ilk başlarda konuşmalarına bakılırsa dedim ya bunlar kanki misali takılıyorlar nasıl olacak bunların arasında bir şey. Hatta öyle bir şey var ki America diğer kızlar hakkın da PRENS MAXON tüyolar veriyor. O derece yani. :p :D Ama sonra öyle bir bağlıyor ki… Yani hey maşallah. O nasıl bir bağlamadır. Ama çok güzel bir şekilde, onların arasında bir şey olmayı oluşturmuş ki. Rahatlattı beni yaovvv… Hele bir birlerine bunu söylemeleri o kadar güzel ve masumdu ki. Orayı okurken kalkıp sevinçten böyle odanın ortasın da garip sesler çıkarıp, hareketler yapıp kahkaha attım yani…  :D
Ve kabul ettiğim bir gerçek var. Ben ikinci kitabı olan Elit’i okumaya korkuyorum. Yalan yok arkadaş kız kardeşim (sümeyra) ve Ezgi (davşan) okudular ve sinirliydiler yani kitabı okurken. Kitabı okumadım ama onların tavırlarından esinlenerek böyle diyorum. Ama kitabı okuyunca göreceğiz bakam.
Ve bir sıra bozukluğu var. Ben yavaş okuduğumdan. :D Kardeşim ikinci kitabını benden önce bitirdiğinden o hemen yorumu attı. Ben daha şimdi yazıyorum. Yani ikinci kitabıun yorumu benden önce ki yerlerde. Söylemiş olayım da. :D
Ve… Ne olurdu sayfa sayısı biraz daha olaydı demi… Ya biz kitap okurları düşünün demi. Ama işte neylersin. :/ Ama güzel güzel he.. Ya o kapaktaki elbisenin modeli, rengi..Of anam of…Ben hep öyle elbiseleri sevmişimdir. Böyle, arada keşke onları giyebilsek. Sen hareket ettikçe böyle salınıp sallanmaları. <3

Ve işte o kitaptan alıntılar... Bunlar o güzel kitabın, güzel bölümlerinden ki kitabın hepsi güzel ama öne çıkanları... Tatatatammm... :D

~~~~

Ondan uzakta olmak bana acı veriyordu. Bazı günler ne yapıyor diye düşünmekten çılgına dönüyordum. Bununla başa çıkamadığım zamanlarda müzik alıştırmaları yapıyordum.

~~~~

“ Sabah onunla tanışacağımıza inanabiliyor musun?” diye sorarak, kendince daha önemli bulduğu konuya geçiş yaptı.

“Aslında, hayır, inanamıyorum.” Maxon, sanki saraya dadanmış bir hayalet gibiydi. İma edilen ama asla orada olmayan.

~~~~


Kapıyı ardına kadar açtım; Maxon beni gördüğü için şaşırmıştı.
“Hizmetçilerin nerelerde?” diye sorarken, odamı gözden geçiriyordu.
“Gittiler. Akşam yemeğinden dönünce onları gönderiyorum.”
“Her gün mü?”
“Evet, tabii ki. Kıyafetlerimi tek başıma da çıkarabilirim, teşekkürler.”
Maxon kaşlarını kaldırıp gülümsedi. Kızardım. Cümlenin bu şekilde anlaşılmasını istememiştim. 


~~~~



Hahaha... Anlaşıldı bile beaa... :D Ay orayı okurken de koptum gittim ya.. 


Koyduğum resim siyah beyaz çekilmiş ama gerçeği bu -------> 
 Güzel değil mi ama ya... :D





Neyse artık başka kitap yorumunda veya daha değişik konularda yazdığım yazılarda görüşürüz. :) 


11 Temmuz 2013 Perşembe

Elit - Kiera Cass


Elit - Kiera Cass

Sarayda 6 kız... Savaş kızışıyor.

"Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum.
Aspen'in prenses olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi.
Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım.
Maxon'ın haftanın ilk günlerinde verdiği şifreli sözü düşündüm...
Gözlerimi yumdum ve kendimi yokladım.
Bunu gerçekten yapabilir miydim?
Illéa'nın yeni prensesi olabilir miydim?"

~ ~

Saraya 35 kız girmişti, şimdi 6 kız var.
Ve artık Elitler Prens Maxon'ın aşkını kazanmaya çok daha kararlı.
Zaman America'nın aleyhine işliyor. Biran önce karar vermeli.
Çocukluğundan beri birlikte gelecek hayalleri kurduğu Muhafız Aspen mi?
Yoksa nefes kesici romantizmiyle başını döndüren Prens Maxon mı?
Kimi seçerse seçsin, aklı diğerinde kalacak.
Ve Asi Kuzeyliler bu peri masalının mutlu sona
ulaşmaması için ellerinden geleni yapacak.


İlk olarak diyorum ki eğer kıskançsanız, her şeye atar yapıp sinirleniyorsanız bu kitabı almayın. Aldıysanız ise kitabı sakince masanızın üzerine bırakın. Çünkü kitaba yazık. Sonra benim gibi kitap için bir çok işkenceler düşünebilirsiniz. Örneğin; bir ara kitabı ateşe vermeyi düşündüm. Parçalayıp atmayı düşündüm. - Umarım Ezgi buraları okumaz veya çabucak atrar - . Kitabın bir bölümünden sonra küfür etmeye başladım. Niye mi?  Çünkü Kralı ve Celeste'yi şuan cop ile dövesim var. Hatta Celeste Kral'ın yanında bir hiç. İnsan oğlunu döver mi!?  Kocaman adam! Prens! Yapılır mı bu? Şuan bu iki s*lağı konuşmak bile istemiyorum. Aşırı sinirlerimi bozuyorlar. Hatta bir ara dedim ki bu kadarı bana da yeter America'ya da yeter. Saraydan git Aspen ile evlen mutlu mesut yaşa. Siz düşünün artık bir ada Team Aspen bile oldum. Kral hem Maxon'u dövüyor hemde America'yı tahdit ediyor! Kitabın sonunda bu adam kesinlikle ölmeli!
                                     

  " Prens Maxon, Illea'nın veliaht prensi, benden hoşlanıyordu. Bir hafta önce, hiç tereddütte kalamdan hislerine karşılık verdiğimi söyleyebilseydim, tüm bu yarışma bitmiş olacaktı... "
sayfa : 7
America neyi kaybettiğinin farkında mı?

~ ~

" Senden bahsediyorum, " dedim. " Seni bırakmak istemiyorum. " 
" Beni mi ? "
Başımla onayladım.
" Beni mi istiyorsun? "
Şaşkın suratına bakarak güldüm. " Söyledim ya. "
Bir anlığına duraksadı. " Nasıl... ama ben ne yaptım ki? "
" Bilmiyorum, " derken omuz silktim. " Birlikte iyi olacağımızı düşünüyorum sadece. "
Usulca gülümsedi. " Birlikte harika oluruz. "
Maxon beni kendine çekti, dokunuşu genelde olduğundan daha sertti ve beni tekrar öptü.
" Emin misin? " diye sordu, beni kolumun hizasında tutuyor ve içtenlikle bakıyordu. " Kesinlikle son kararın mı? "
" Sen eminsen bende eminim, "
sayfa : 41
En romantik anlardan biriydi. :)

~ ~

" Gelecek sene. " diye söz verdi.
Maxon'a baktım. Gelecek sene?
" Bu hoşuna gider miydi? Yani, gelecek sene ekimde tekrar Cadılar Bayramı partisini yapsaydık? " diye sordu.
" Gelecek ekimde burada olacak mıyım ki? "
Maxon, artık dans etmiyordu. " Neden olmayasın ki? "
sayfa:76
Maxon America'yı yanında tutmakta kararlı :D

~ ~

Maxon iç çekti. " Gerçekten mi? Diğer kızlara da yarışmada bir şans tanımak istedim. İlk başından beri gerçekten gördüğüm, istediğim tek kişi sendin. " 
sayfa:77
Ben sinirlenirken aslından Maxon'ın diğer kızlara iyilik yapıyormuş. :) - Yapmaz olaymış -

~ ~

" Tek istediğim, benimle birlikte kalacağına, benim olacağına söz vermen. Bazen, gerçek olamayacağını düşünüyorum. Kalacağına söz ver. "
" Tabii ki. Söz veriyorum. " 
sayfa:79
Söz verdi. <3


Bu arada Marlee'in dövürmesine bende başta sinir oldum. Hatta bir ara kitabı okumamaya karar verdim ama tabi ki merakımdan dolayı okumaya devam ettim.
Şöyle bir düşündüm de en iyi ceza buydu. Ölüm kadar kötü değildi. Hem sonunda evlendiler. Mutlu oldular. Maxon onları iyileştirdi. Bu bana yetti. Aslında kitapta en üzüldüğüm sahne Marlee'in dövülmesiydi. Düşünün artık America'nın gitmek üzere olduğuna üzülmedim bile. O kadar yani.

Kitapta şu dergi yazısına da America kadar moralim bozuldu. Tam şu kısımı işte;

" Kralımız, America Singer'dan, Seçim'in ilk gününü anlatan tek Beşten bahsettiğini düşünmek durumunda kalıyoruz. Bayan Singer, Seçim'de ortalama bir yarış sergiledi. Yeterince güzel ama Illea'nın yeni bir prensesi olması umuracak kadar değil. Zaman zaman Başkent Raporun'daki söyleşileri eğlenceli oluyor ama bizim yeni bir lidere ihtiyacımız var, bir komedyene değil. "
sayfa:116
Siz ne anlarsınız ki !?

~ ~

O kadar sinirlendim ki replik bile çıkaramadım. Kitap o kadar sinirimi bozdu!


Bu arada ilk kitabının kapağı daha güzeldi. Bir teşhiş koydum. Belki doğru belki yanlış ama paylaşmak istiyorum. İlk kitabın arkasında America görüntüleri daha net. İkinci kitapta ise sinikleşiyor. Galiba kızımız yükseldikçe daha çok öne çıkıyor. Öyle bir sonuç çıkardım belki doğru belki yanlış ama paylaşmak istedim.

Bitti mi? Hayır. Birde benim öznel ve nesnel gerçeklerim var. Neler mi? Okumaya devam edin... *_*

1- America'nın bu kitapta yaşını öğrendiğimiz gerçeği. -

2- Aspen'in bölümlerini atladığım gerçeği.-

3- Elit'in ne anlama geldiğini öğrendiğim gerçeği -

4- Kralın Celeste'yi solladığı gerçeği -

5- Maxon ve America'dan ara ara gıcık kaptığım gerçeği -

6- Bir ara Team Aspen olduğum gerçeği ( ne kadar bölümlerini atlasam da ) -

7- Kralın iyi bir baba olmadığı gerçeği -

8- Celeste'ye kereste diyerek dalga geçtiğimiz gerçeği -

9- Marlee'nin evlenmesine mutlu olduğum gerçeği -

10- Maxon'ın America'yı dansa kaldırana kadar çatladığım gerçeği -

11- Maxon'un Kriss'e şans verince küfür ettiğim gerçeği -

12-  Kitap kapağında sürekli elbiseleri straplez giydiği gerçeği -

13- Kitap kapaklarının elbiselerini kitapta asla giymediği gerçeği -

14- kitapta favori karakterlerimin hizmetçiler olduğu gerçeği - <3

15- 3. kitabın 2014 yılında çıkacağı gerçeği -


Kitabı sinir krizi geçirerek okuyup bitirdim. Kitap kötü karakterler dışında güzeldi. Akıcı bir anlatımı var. Kolayca okunabiliyor. Eğer kapışmayı, kız çekişmelerini falan seviyorsanız okuyun. :)

Bu yazımın da sonuna gelerek herkese;

Everything! Fighting!

13 Haziran 2013 Perşembe

Tatlı Bela - Jamıe McGUIRE

~Tatlı Bela~

Ateşle ve Barut yan yana gelirse ne olur?
Ne mi olur?
Ahanda bu kitap olur... :DAbby galp (<3) Travis.... <3

Ya bu Travisss.. Allah'ım...
'Kuduz İt' Maddox'umm..
    İlk başta okurken biraz kafam karıştı ama daha sonra kitap sardı. :D Travis'in Abby karşı tutumu, samimiliği, sıcaklığı çok hoştu. Allah her kıza böyle seven biri nasip etsin. Aminn!!.. ^_^:D
   Bazı sahneleri beni bayağı güldürdü. Bazıları çok sinirime gitti. Abby yerinde olsam Travis'e daha beterini yapardım dediğim oldu. Bazende bu Abby duygusuzun teki dediğimde oldu. Kitap bildiğin dengesiz yaptı beni. :D Bir bunu diyorum bir onu.. :)
   Abby'e Travis'in "GÜVERCİN" demesi çok hoş ya.. O adı da niye taktığını da tam olarak anlayamadım. Hatta kitapta da bahsetmemişlerdi galiba. Bak orayı hatırlamıyorum. :D  
     Travis'in koruma, endişe etme anları....Ah o anlar yok mu o anlar... :D ^_^
     İşte o anlar ^_^ ;


America(Abby'nın arkadaşı.)sifonu çekince rezervuarın musluğu açıldı ve duşun suyu bir anlığına buz gibi oldu. Bir çığlık atmamla kapının çarparak açılması bir oldu.
Travis "güvercin?" dedi.
America güldü. "Sadece sifonu çektim Travis, sakin ol."
"Ha. İyi misin Güvercin?""Harikayım. Çık dışarı." kapı yeniden kapanınca içimi çektim. "Kapılarda kilit olmasının istesem çok mu ileri gitmiş olurum?" America yanıt vermedi.
~~
"Benim için bitti Travis."
İrkildi."Böyle deme."
"Bitti. Evine git."
Kaşlarını çattı."Benim yuvam sensin."
Sözleriyle beni kesiyor ve göğsüm o kadar sıkıştı ki soluk almak zorlaştı."Sen seçimini yaptın Trav. Ben de kendi seçimimi yaptım." dedim ve içimden titreyen sesime küfrettim.
~~ 
"Neden ben Trav?"
"Bu da nereden çıktı?" dedi baş parmağıyla yanağımı okşarken.
Omzumu silktim. "Sadece merak."
"Tamam! Neden sen?" Yüzünde bir gülümseme belirdi ve dudaklarını benim dudaklarıma değdirmek için eğildi."O ilk dövüşün olduğu geceden beri sana bir zaafım vardır."
"Ne?" dedim, inanmaz bir ifadeyle.
Gülümsemesi kayboldu. "Bana baktığında oldu. O andı. Gözlerin kocaman açılmış, masumdun... Oyun oynamıyordun, rol yapmıyordun. Bana TRAVİS MADDOX'muşum gibi bakmıyordun" deyip kendi söylediklerine gözlerini yuvarladı " bana sanki... bir kişiymişim gibi baktın, yani herhalde öyle"
"Günaydın Trav. Sen zaten bir kişisin"
 ~~ 

     Daha çok güzel ne replikler varda işte.. Onuda kitap da görün. :D ^_^ 
     Ah..Travis ile Abby'nin ilişkileri...O kadar güzel ki... Çok feci sarıyor kitap ya..Ay hele Travis'in Abby doğum günü hediyesi... Ben hiç Travisten öyle bir hediye beklemezdim ya... Hediyenin ne olduğunu söylemek istiyorum ama şimdi söylersem olmaz kiii... : D Ama ya... O hediye... Ay.. Canım yaaa... <3 Okuyun da görün.. :D 
     Allah'ım hele sonuu.... Ben böyle son beklemiyordum...Harbi harbi ya...İlk defa okudum bu tür kitap böyle bitti... :D Devam etseydi kitap biraz daha ya.. Merak ettim acaba neler olurdu öyleyken... :D
     Tabi bazı sahneler var.. Bayağı derinden işlenmiş.. ^_^ Allah'ım sister okudu birde.. :D Bu kitabı da yine her kitap da olduğu gibi okuyup birbirimize verdik. İlk süm okudu sonra ezgi ve tabi ki sonra da ben.. :D
     Okumanızı öneririm. Güzel kitap. 
     Kendinize iyi bakın...
     Bir daha ki tanıtımda veya daha değişik bir şeyde görüşürüz. :)